Ünal Güner Shop
  • Turkish
  • English
  • German
  • Google ÇeviriÇeviri tarafından desteklenmektedir
    Google ÇeviriÇeviri tarafından desteklenmektedir

Ne aramıştınız?

Hayatta neye şahitlik ediyorsak, neyi biliyorsak, hangi şey oluş hâlindeyse tüm bunların bir matematiği, bir sistemi vardır. Tekniğini ve bilgisini bilmeyenler, inanmıyoruz, diyebilirler oysaki -büyü, nazar- dâhil, her şeyin bir oluş mekanizması ve bir tekniği mevcuttur.

 

Birçoğunuz nazarın ne olduğunu duymuş ve şahitlik etmiş olabilirsiniz. Eskiler, birçok insanın nazarla öldüğünden bahsederler; bu kişilerin hayatlarındaki iyi gidişlerin nazara gelerek bazı olumsuz etkiler içerisinde zarar gördüğünü düşünürler veya bunların şahitliğindedirler. Kimi insanlar için de kem gözlü, gözü değen, nazar eden diye nitelendirmelerde bulunulduğunu duymuş olabilirsiniz.

 

Bu gibi bilgiler hurafeleştirilerek konunun matematiğinin ve mekanizmasının anlaşılmaması için ucuzlatılmıştır. Öyle ki bahsedenler; akıl yönünden eksik, ilimden, bilimden, dinden uzak olarak nitelendirilerek aşağılanmışlardır. Oysa bu konunun bir bilimi, bir ilmi mevcuttur.

 

Bol yağmurlu bir havada eline şemsiye alarak bir dağın başına çıkan kişiye yıldırımın isabet etme ihtimali yüksektir, değil mi? Oysaki yıldırım yukarıdan aşağıya düşmez, aşağıdan çekilir. Nazar denilen olay da aslında dışarıdan üzere gelen bir olay değil, kişinin kendine çektiği bir frekanstır.

 

Bu hayat ve kâinat içerisinde hiç kimse bir başkasının izni olmadan o kişiye herhangi bir şekilde zarar verme yetisine sahip değildir. Önce kişinin ısmarlamış olması, o şemsiyeyi tutuyor olması icap eder ki yıldırım, dış etki, büyü gibi farklı mekanizmaların çekim alanının içerisine girmiş olsun.

 

Beden içerisinde üretilen manyetik alanlar ve manyetik enerjiler; avuçlarımız, ellerimiz, ayaklarımız, nefesimiz ve gözümüz vasıtasıyla dışarıya aktarılır. Bu, birine yapılacak bir şifa olarak, bir yaratım olarak ya da zarar verici bir etki olarak kullanılabilir. Oluşan manyetik alanın ve manyetik enerjinin nazar ederek yani bakarak karşı tarafa aktarılma hâline, halk arasında “nazar değmesi” denilmektedir.

 

Kimi insanların nazarı daha çok değer, baktığı anda manyetik enerjisini daha fazla yoğunlaştırıp odaklayabilirken kimi insanların odağı daha az olabilir. Kimileri imrenmeyle bakıp imrendiğini kendi hayatına isteyerek çekerken bunu olumsuz ve negatif bir enerjiyle yaptığı için de gözleri ile zarar verebilir. Burada nazar edilen insanın çekim alanında olması önemlidir. Bir kimse, yaşadığı bir hâli, bir eşyayı; yeni aldığı bir kıyafeti, arabayı gereği kadar kendisine layık görmez ve başkalarına göstermek isteyip bu enerjiyle tatmin olma, kendini değerli hissetmeye çalışırsa yıldırımı çektiği yer tam olarak burası olur. Zenginliği, parayı, maddeyi sindirmiş bir şekilde kullanan kişi nazarı çekmez -tam tersine- doğallıkla, yağmurun yağdığı, şimşeğin çaktığı yerde dahi korumada olur; çünkü sindirilmiş maddî bilgiyi veya maddenin kendisi üzerinize verdiği enerjiyi almış, kabul etmiştir. Hayatın kendisine verdiği değeri ya da kendisinin o andaki değerliliğini biliyor oluşu ile, farkındalığı o an içerisinde mevcuttur.

 

Güzellik olsun, eşya olsun, ilişki olsun; bir şey için göstereyim dendiğinde, o andan itibaren dışarının nazarları açılarak korumadan çıkılabilir, korumadan çıkıldığı anda ise dışarının nazarları kişinin manyetik alanlarının üzerinde bazı olumsuz dalgalar meydana getirebilir. 

 

Bedenimizin etrafında çeşitli ışımalar vardır, buna aura diyebiliriz. Duygu, düşünce ve tekâmül seviyesine veya o ânın enerjisine göre bedeni çevreleyen bu titreşimlerin enerji katmanları zarar gördüğünde auralarda yırtıklar, çeşitli zararlar veya parçalanmalar meydana gelebilir. Bu zarar görme durumu da duygu, düşünce ve fizik bedeninde, kaderde, hayat içerisinde çeşitli olumsuzlukları meydana getirebilir, yaratabilir. İşin mekanizmasını bildiğimizde görmekteyiz ki korunma da kendi içindedir.

 

Evrende aslında bir tane enerji vardır. Bu, bir enerjinin aşağıya yani bizim dünyamıza doğru indiğindeki hâli ise düalite yani pozitif-negatif, iyi-kötü vb. diye adlandırdığımız iki tane enerjidir. Bu enerjileri kimisi hayra kullanırken kimisi hayırsız işlerde kullanabilir. Herkes, kendi vazifesinde, kendi işinde ve misyonunda yoluna devam eder.

 

Önemli olan, her birimizin kendi şuur ve idrâki ile hangi alanı seçeceğimiz, kendimizi nerede koruyup nerede korumayacağımız ve yahut nerede olumlu veya olumsuz işlerin içinde olacağımızın kararını vermemizdir.

 

Nazar olayında olduğu gibi, büyüyü de çeken, insanın kendisidir. Kişi şunu söyleyebilir: “Ben mi gittim, büyü yaptırdım?” Evet, öncelikle, ‘çeken, kişinin kendisidir.’ Bunun ifadesi, ısmarlaması, talebi kişiden gelir ama bu durum, büyüyü yapan kişiyi bu eylemin dışında tutar demek değildir; bu kısım, büyüyü kendine çeken kişiyle ilgili olan kısımdır.

 

Büyü mekanizmasında iki temel yasa çalışır. Bunlardan bir tanesi, ‘parça bütüne aittir’ yasasıdır yani bir kişideki herhangi bir parçayla bütününe etki yapabilme sistemidir. Bu sistemde, kişide olan basit bir unsurun üzerine yapılacak olan bir eylem ile bedenine, hayatına çeşitli etkiler meydana getirilebilir. Bunun tıptaki adı, homeopatidir: en küçük bir parçayla bir gıdanın, bir besinin, bitkinin en küçük parçasının en büyük etkiyi yapacağı ilkesidir.

 

O hâlde düşünelim: Kendi kıyafetlerimizi kimlere kullandırıyoruz? Kendi özel alanlarımıza kimleri alıyoruz? Kendimize özel olarak ayırdığımız mekân, enerji, bilgiyi kimlere açıyoruz? Bu alışverişlerin her bir tanesinde dışarıdan çeşitli enerjileri alma ihtimali artacaktır ama en önemlisi; korku, endişe, öfke, kızgınlık gibi hâllerle bedensel titreşimler düşürülürse bu düşük frekanslar, dışarıdan da düşük frekansları hayata çekmeyle ilgili büyü davetiyesi olur. İşte bu kısım, mekanizmanın gerçekleştiği esnadır. 

 

Hayat içerisinde sevgi, şefkat, yardımlaşma, güzel duygular ve olumlu enerjiler içerisinde gerçekten bu hayatın bir parçası olarak aktıkça korumada oluruz.

 

Almayla verme enerjilerini dengeleyen, tam bir hizalanma içerisinde olur. Bu denge enerjisi kaçırıldığında ise dışarıdan tamamlayıcı bir etki veya frekans hayata davet edilebilir. Böylece kişi birilerini negatif enerjilerde kullanabilir ya da hayatına olumlu veya olumsuz frekanslar çekebilir.

 

Büyü mekanizmasının diğer önemli yasası ise ‘benzer benzeri çeker’ ilkesidir. Burada, ne ile neyin eşleşeceği, ne eksiltildiğinde ne ile tamamlanacağı, hangi benzerin hangi benzerle çekileceğinin matematiğinin ve mekanizmasının iyi anlaşılması çok önemlidir.

 

Burada temel şey, nazar olayında olduğu gibi şemsiyeyi alıp damın başına çıkmak değil, tam tersine, Rahman ve Rahim olanın korumasına sığınmaktır. Hiç kimse Yaradan'dan daha güçlü değil, hiçbir şeyin koruması O’nun korumasından daha büyük değildir. O’na sığınacağız ki; Rahman ve Rahim olanın korumasında, dünyada pozitif ve negatifin, aşağının ve yukarının tam bir dengesi içerisinde olabilelim.

 

Denge içerisinde gerçekten hizalanmış bir şekilde olan, korumadadır; aşırıya kaçıp bu dengeden herhangi bir yere çıkan ise çıktığı kadar dışarıdan yük almak durumunda olur. 

 

Itiraz edilse de, hurafe denilse de bu yasalar işlemektedir; bununla beraber kendi hayatımızın içerisinde her şeyin başı biziz. Dışarıdaki insanları suçlayıp ‘şu şunu yaptı, bu bunu yaptı’ diyerek değil, her şeyin bizden başladığının bilinciyle kendimize dönerek ‘ben nerede bunu hak ettim ve şimdi kendimde neyi dönüştürerek dışarıda da bu korumayı yapabileceğim’in farkına varabiliriz.

 

Sevgilerimle…

Hoşça kalın.