Hayatta kendini bazen koşturmacaların, bazen bir yerlere yetişmenin ya da aceleci olduğun hâllerin içerisinde hissediyor musun? Şimdi buna biraz yakından bakalım.
Acaba gerçekten koşup da yetişeceğin bir yer var mı? Yoksa zaten yetişeceğin mi yerdesin?
Her birimiz zaman denilen şeyi keşfetme yolundayız. O kadar derin bir enerjisi, o kadar büyük bir gücü olan bir kavram ki zaman.
Zamanı anlamak için mekanı, mekanı kavramak için ise zamanı hissetmemiz ve bilmemiz gerekiyor çünkü bir mekan olduğu anda, zaman enerjisi oluşuyor ve zamanın enerjisinin oraya akmaya başladığı anda da mekanla ân içinde buluşuluyor.
Biraz karışık gibi görünse de değil. Bir artı düşünün; yatay olan çizgi mekan, ve dikey olansa zaman. Ve biz şöyle zannediyoruz: Biz gelecekte bir şeyleri yapacağız, planlayacağız, programlayacağız ve onları gerçekleştireceğiz.
Evet, lineer zaman içerisinde böyle bir algı oluşuyor fakat kâinatın gerçek zamanı içerisinde sadece zamanın tek ve öncelikli birimi olan ân var. Yani her şey aslında bir ân içerisinde oluşuyor.
Örneğin Allah için bir ân dediğimiz; geçmişin, geleceğin ve olmuş olan her şeyin bir anda olduğu ve bittiği bir oluş hâli. Hem olup bittiği hem de oluş nasıl olur değil mi? Bizim için oluş ama o, ân içinde bakan için oldu bitti. Şimdi burada yine bizim kendi lineer zamanımız içerisinde biz, sanki bir sonraki zaman için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Yani sanki, şunu yapayım, ondan sonra bunu bulayım; bunu yapayım, bundan sonra şununla buluşalım, gibi bir kavramamız var. Oysaki bu bir illüzyon ve sanal bir geçiştirme, oyalanma. Zihnimiz bunu bu şekilde kabul ediyor fakat bazı algılarımızı açtığımızda başka bir hâlin içerisine giriyoruz.
Diyelim ki bir iş yapıyoruz şu anda. Bir çiçeği suluyoruz, onu seviyoruz, onunla birlikteyiz... Ve diyoruz ki biraz sonra eve misafirim gelecek ve onunla da ilgileneceğim. Şimdi o çiçekle ilgilenirken, biraz sonraki misafire gittiğin anda çiçekle değilsin; biraz sonradasın. Misafir geldiğinde ona şunu yapayım, çay yapayım, kurabiye yapayım, şunu ikram edeyim, derken de şimdide değilsin. “Düşünmeyeyim mi yani? Bak birazdan gelecek.” İşte seni oradan bir şey aldı ve sen bir sonraki âna doğum yaptın. Halbuki o biraz sonraki düşündüğün şey henüz gelmedi. Ve senin orada buluşacağın şey çiçeğin, ağacın, meyven, yediğin, buluştuğun şey neyse o.
Fakat çoğunlukla bize öğretilenden ötürü ya da zihnimizin o lineer akış sisteminden dolayı biraz sonraya geçiş hâli var ve o biraz sonranın planı ve programı içinde olurken de burada olmamak var.
Şimdi burada yine 2 tane kavramımız var. Evet, biz geleceği de planlayıp programlayabiliriz. Fakat o da yine bu ân içerisinde olması gereken bir hâl olacak.
Zamanın içerisinde geçmiş ve gelecekten özgürleştiğimiz anda açılan şimdi kapısı, şimdiye ya da buraya geldiğimiz ânda bir teklif yapıyor: “Buraya gelir misin, burada olur musun?” Burada olacağımız ânın içerisinde de içeriye doğru, içeriden içeriye doğru bir kapı açılıyor, o kapının içerisinde de seni, hoş geldin, diye karşılayan bir ân ve o ânın içerisinde bir buluşma var; o çiçekle; beslediğin, büyütmeye, sevmeye çalıştığın ya da onunla ne olmaya çalıştığına dair bir hâl var, o giriş kapısıdır. O giriş kapısından içeri girdiğin ândan itibaren bir sürü kapı daha var. Oysa dışarıya çıktığında bir tane, lineer ve sıradan bir şey vardır. Yani çoğunluğun yaşadığı, bildiği ve biraz sonrasında bir hâle, bir duruma yetişme çabasında olduğu bir telaş hâli, yani aslında kendinde olmama hâli var ve bu bizim uyku hâlimizdir. Uyku hâlinden -adı üzerinde- uy’anma hâline geçiş yeri ise işte buraya gelip buradayken içeriye kabul hâlimizdir. Ama sen dışarıda olanı kabul etmeden içeriye kabul edilemiyorsun ve eğer sen dışarıda olacakların, planın, programının endişesine girerek, geçmişte şöyle şöyle olmuştu, deyip yine aynı şeyler tekrarlanır diye bir korkuya girer ya da, geçmişi ben böyle biliyorum zaten bu şekilde olacak, diye bir yaratım yaparsan zaten geçmişinin tekrarları ve tekrar döngüleri ile buluşacağının sistemini, kaderini yaratmış olursun.
Öyleyse eğer bir insan zamanın içerisinde yaşıyorsa, kendini bir şeylere yetişme ihtiyacında hissediyorsa yetişeceği şey onun bildiği, inandığı ve zaten geçmişte olan şeydir. Oysaki yetişeceğinin tam da burada ‘buluşacağı ve buluştuğu’ olduğunu gören için ise yeni bir kader başlar.
Çünkü kader ya seni mahkûm eder, bildiğin şekliyle yaşatır ve bildiklerini yaratır, o kadere mahkûm olursun ya da o bildiklerinin içerisinde zaman skalasından kendini özgürleştirir, yeniye doğum yapar ve yeninin içerisinde yeniliklerle buluşmak üzere tam da burada, kendinle buluşabilmek üzere kapıyı içeriden içeriye açar; kendinle, özünle, özüne doğru ilerleyecek olan içsel miracınla buluşursun.
İşte tüm bunlar aslında belki de bizim için salisenin milyarda biri bir zamanda olan işler. Oysaki zamandan baktığımızda zaman oldukça bonkör. Fakat tüm o zamanlar içerisinde bir ân teklif ediliyor, fark edip de hazır olduğunda uyanabilmen için seni içeri alacak olan sadece o an, o bir lahza. Ve sen eğer gelecekle ilgili, “Ben şuna yetişeyim, ben bunu yapayım.” gibi şeyler dersen, ki elbette tasarımlar yapacağız, ân içerisinde kuracağın hayallerin içerisine girip yaratımlar yaptığında onları da ân içinde var edebilme gücün olduğu gibi kendi gücün, kendi hızın nispetinde zamana yayabilme yeteneğin de var.
Her birimiz yaratımlarımızı kendi şuur ve idrak hızımız ölçüsünde imajine ederek; yani ruhumuza maketlendirerek, muhayyilemiz içerisinde, hayal gücümüz eşliğinde aynı zamanda yaratabilme; hayatımıza var edebilme ya da bildiğimiz bir hâlin hayalini tekrar tekrar yaşama yeteneğine ve özelliğine sahibiz.
Öyleyse bu muhteşem hediyeyi yani Yaradanın bize sunduğu veliahdı olma, bir yerde temsilcisi, bir yerde yeryüzündeki halifesi olabilme yeteneğini, gücünü doğru bir şekilde -eski inanç kalıplarını bırakarak- alabilme ile ilgili eğer bir adım atıyorsak bu adımı atabilme ya da eskiyi bırakabilme gücünde, özelliğinde, yeteneğinde olanlar; bunu fark edenler için o bıraktıklarının yerine o yeni verilecek. Yeni ile buluşansa yeniliklerle ilerleyecek.
İlerleyen olalım, hepimiz yetişeceğimizin tam da bu an olma hâli, sakinliği, sükuneti, rahatlığı ve güveni içerisinde burada, kendimizle ol-an ile buluşalım, buluştuğumuz Yaradan olsun.
Sevgilerimle, hoşça kalın.