Annesinin oğlu olmak diye bir deyim var, değil mi?
Evet bazı erkekler daha çok anneci olarak, annelerinin yanında yer alarak annelerinin oğlu olarak bir hayat sürerler. Aslında burada kontrolcü ve eril bir annenin oğlundan bahsediyoruz. Yani evdeki otoritenin kadın olduğu ve kadının da bir taraftan oğlunu kendi kontrolüyle kendine bağlayarak, kendini eril taraf olarak seçerek oğlunu yönlendirdiği bir durumdan bahsediyoruz. Özellikle, birçok kadının evlendiklerinde “aşırı anneci” diye şikayet ettikleri eşlerinden, erkek grubundan bahsediyoruz.
Bir erkeğin annesini sevmesi, annesine saygı duyması çok normal ve çok doğru bir davranıştır. Fakat bugün, bu durumda olanların kendini iyileştirebilmesi ve durumu iyileştirirken de ilişkilerini de düzeltilmesi için, bu aşırı anneciliğin altındaki duruma yeniden bakacağız.
Örneğin, bir kadının “annesinin oğlu” bir erkekle birlikteliği varsa da, bu durumun neden kaynaklandığını görerek hem kendine hem eşine yardımcı olabileceği paylaşımları yapacağız.
Anneci olarak büyüyüp yetişmiş bir çocuğun (anne; madde ve dünyayı temsil ettiği için) daha fazla maddeye, maddi değerlere ve dünyaya değer vereceğini söyleyebiliriz. Bu sebeple çok fazla hesap kitap içinde olacak, hatta bir kısmı da aşırı titiz olacaktır. Ya da bazen daha çok dişil hayata yaklaşımlar gösterecektir.
Burada belirtilen; cinsiyet olarak değil herhangi bir alanda aşırı yatay olması, aşırı tembel olması, aşırı yavaş hareket etmesi ya da sadece annesinin onayı için çalışan bir birey olması durumlarıdır. Onun için işyerindeki yöneticilerinin ya da (evlendiğinde) karısının onayı çok önemli olacak; ya da annesi hayattaysa annesinin onayı onun için birinci öncelik olacaktır.
Öyleyse annesinin onayına ihtiyaç duyduğu için ruhun, maneviyatın ya da geleceğin onayı değil; dişinin, maddenin onayı öncelik olacaktır.
Gelecek planları değil, annesinin sevindirilmesi, mutlu edilmesi çok önemli olacaktır ve ifadelerle de anneyle ilgili çeşitli bağlar, anlaşmalar yapılmış olacaktır.
Bazen evliliklerde kadınların kocalarından şikayetleri olduğunda, oğullarına -bazı durumlarda kızlarına da olabilir- kendi enerjileriyle yüklemeler yaparlar ve babalarından şikayetlerini, oğullarının kulaklarına yerleştirirler.
Ve bir oğul babasına kızgınlık ve öfkesini, annesinin terbiyesiyle ve annesinin yansıtması ile alır.
“Görüyor musun, bak baban bana neler yapıyor, babandan neler çekiyorum?” gibi…
Ya da babasını kötü gösterecek çeşitli manzaralar yapıldığında, o oğul babacı değil, anneci tarafa geçer.
İşte annesinin oğlu serüveni aslında burada annenin, oğlunu babasından soğutma, kötüleme, karalama ya da gizliden kendisine bağlama operasyonudur. Ve o oğul, “babamın yapmadıklarını, yapamadıklarını ben sana yapacağım” diye bir rol üstlenir; bir şekilde annesine karşı kendini sorumlu hisseder. Bu bir modeldir.
Başka bir modelde ise anne, o oğlu kendine bağımlı kılarak, tembelleştirerek, maddi ve manevi oğluna akıtarak, aktararak, hatta bazen diğer kardeşlerine vermeyip, o seçilmiş olan kurban olan oğula, bazen kızlara ya da diğer erkek kardeşlere değil,
o seçilmiş olan bir tane oğula fazla vererek bir anlaşma, bir işbirliği içine girer. İşte bu tip durumlarda yine o oğul ile anne arasında bir köprü meydana gelir.
Ve o oğul başka kadınlarla evlense de, başka ilişkiler bulsa da onun birinci dişisi annesi olur. Annesiyle kurduğu bu bağdan dolayı her zaman diğer kadınlara karşı daha temkinli, daha az güvenli olur.
Diğer kadınların bir gün gidecekleri ve kendisinin annesine kalacağıyla ilgili bir şuuraltı kodlamasına sahip olur ki bu durumlarda çoğu zaman da tekrardan zaten annesinin evine dönmek, annesinin yakınına gelmek ya da bu yakınlığı fark ettiğinde, mümkün olduğunca onu görmeyeceği kadar uzaklara koymak durumunda kalabilirler. Hepsi aslında aynı mekanizmanın ürünleridir. Bunların her bir tanesinin
yine madde ile, dünya ile bir bağı vardır.
Eğer burada anne, babayı çok fazla kötüleyip, oğlunu babayı çok kötü bilen bir evlat haline dönüştürdüyse de; o oğul o kadar fazla maddeci ve dünyacı olur ki materyalizme kadar gitmek durumunda kalır.
Birçok ruhsal ve manevi durumu inkârcı bir duruma geçer ve tamamen anneci ya da sembolize ettiği durumlara göre dünyacı, bedenci ve negatifçi ya da sadece dünyanın kanunlarını tanıyıp ruhsal ve manevi kanunları tanımayan birine dönüşür.
O yüzden eğer bir oğul, bir erkek çocuğu babasına öfke kızgınlık ya da isyan halindeyse; bu onu aynı zamanda devletine, otorite figürlerine ya da ilahi mekanizmaya karşı da isyan, inkar haline dönüştürecektir; hayatın ve kainatın kanun ve nizamını da görmez olduğu, tanımadığı ve ona da itiraz ettiği bir durum oluşturacaktır.
Dolayısıyla, oğullarını yetiştiren anneler çocuklarını babaları ile barıştırmak, barış sağlamak zorundadır.
Kadın şunu diyebilir; “Tamam da ben kocamdan ayrıldım ve kocam şöyle şöyle bir insandı.”
O senin kocan, oğlunun ise babası. Oğlunla babasının arası kendi aralarında bilecekleri iştir. İyileştirme çabasında olmana da gerek yok, kötüleştirme çabasında olmana da… Oğul o babayı kendi seçti, aynı seni seçtiği gibi. O yüzden, anneyseniz böyle davranacaksınız.
Eğer baskıcı bir annenin, kontrolcü bir annenin oğlu olarak dünyaya gelmişseniz; neden bu şekilde dünyaya geldiğinizi hatırlayıp, bilip, bu baskıyla ve bağımlı bağ ile topraklanmaktan kaçının.
Burada gizliden gizliye anneye öfke başlayacaktır. Kızgınlıklar ve öfke patlamaları ile ilişki aslında çok iyi gibi görünüyor olsa da, bazen çok kötü sonuçlar, kavgalar ya da itilmeler getirecektir. Burada fark edilmesi gereken şey, annesinin oğlu olan çocuğun hem annenin hem babanın oğluna dönüşmesi ve her iki tarafla barış haline geçmesidir.
Aile, model ve kodlamaların her birimize olan etkilerini fark ederek, bu karanlık gibi görünen noktalara ışık tutarak aydınlanmak ve bu alanları iyileştirmek mümkündür.
Sevgilerimle, hoşça kalın.
Ünal Güner