İyi ve kötü; her birimizin merak ettiği, anlamak istediği, doğanın içerisinde -bir şeyin altı, üstü, sağı, solu ya da içi, dışı gibi kavramlarla- her baktığı yerde seyrettiği bir alandır. İyi ya da kötü, her birimiz için aslında anbean bulunduğu yere göre, şarta göre değişkenlik gösterebilir.
Örneğin, çok soğuk bir yerde buzların içerisinde çok üşümüş bir insan için bir mumun ışığı belki de çok iyi bir şeydir. Öte yandan, çok güneşte kalmış bir insan için küçücük bir ateş bile iyi bir şey değildir. Çölde çok uzun bir süre susuz bir şekilde sıcak ve ateş altında kalmış bir insan için su çok iyi bir şeydir. Fakat o suyun çok iyi bir şey olmasına rağmen, çölde kalan insana doğrudan su içirmezler. İyi olan şeyin bile bir dozu, bir ayarı vardır. Suyu önce ayak tabanlarına sürerler, önce ayak tabanlarının iyi olanı yavaş yavaş alması sağlanır. Daha sonra dudaklarına sürülür ve ondan da sonra kişi suyu içebilecek duruma gelebilir. Öyleyse, iyi ya da iyi olmayan dediğin şeylerin kademeleri ayarları vardır. Tabii ki şuur ve idrak uyandırıcı birçok iyi şey vardır. Fakat o iyi şeyleri her insanın kendi avucu kadar, kendi yüreği, kalbi kadar, kapasitesi kadar alabilme hali, durumu ve şekli vardır.
İnsan olarak tabii ki dualite evreninde yaşadığımız için iyi, kötü diye ayırdığımız bir süreç yaşandı. Fakat şuurlar ve idrakler arttıkça aslında -bir kumaşın iki yüzü gibi- her iki yüze de ihtiyaç olduğunun, eğer bir ceketin kumaşı varsa astarının da olması yani içi varsa dışı, dışı varsa içinin de olması gerektiğinin idrakiyle, zan durumundan tamamen tarafsız bir hal içerisine geçiş de mümkündür.
Bedenin çeşitli organları da iyi kötü zannını, neyin ne kadar fayda ne kadar faydasızlık getireceğini test etme halindedir. Örneğin bedenimizde böbrek organımız, vücudun içindeki sıvıların faydalı ve faydasızlığını ayırt edebilmek üzerine bir sistemdir. Faydalı olan kanı damarlara yollarken, faydasız olan idrarı ise dışarıya mesane yoluyla atmaya yönelik çalışır. Yine karaciğerimiz de, bağırsaklarımız da sindirim sırasında besinin özünü-faydalısını alıp, faydasızını atmak üzere çalışır. İnce bağırsaklarınız o faydalıyı alarak kanın içerisine absorbe edip, diğerlerini dışarıya gönderirken, aslında o an görevini yapabilmek için kendisine faydasız olanı yollar. Öyleyse her birinizin iyiye ve kötüye, ya da o an için kötü diye nitelendirdiğiniz şeye bakışınız, bulunduğunuz yer itibariyle değişecektir. Öyleyse ışığa ve karanlığa karşı da, ruhiyat, maneviyat ve maddiyat olaylarına karşı da çeşitli bakış açılarınız değişecektir. Yani bulunduğun yer senin gerçekliğinse, senin gerçekliğine göre durum değişecektir. Bazen yatayda, uykuda, uyumada, dinlenmede olmak icap ederken, senin için bu durum çok iyi bir hal iken; bazen dirilmenin, uyanmanın, ayağa kalkmanın iyi olduğunu göreceksin. İşte bunların ritmini anlayabilmek ve fark edebilmek için anbean hayatı iyi bir şekilde gözlemleme, duygularını açarak, duygularınla beraber hayatın ritmini seyrederken, “benim için bu an faydalı, alabilirim” ve “bu benim için şu an faydasız, faydalı olmayanı bırakabilirim” diyebilme hali, seni artık bu iyi ile kötü nitelendirmesinin ötesine taşıyacaktır. Yani sen artık trafiğe aşağıdaki yüzeyden değil, uçaktan bakıyor olursun.
Birçok kişi yolun ilerisindekini -mesela orada bir kaza olduğunu- bilmeden araçlarıyla hızla oraya doğru giderken, sen uçaktan, bulunduğun realiteden çok daha ileriyi, durumları tespit ederek, bazen kendine, bazen dostlarına ya da yansımalarına aktarımlar yapabilirsin. Yani iyinin ve kötünün pozisyonlarını kendi bulunduğun hal, yörünge ve durumdan an içerisinde şuurla seyredebilirsin. Bu güzel, farkındalıklı hallere, ikinin bir edileceği, zıtlıkların ortada, tam da kendi merkezinde buluşacağı ve buluşturulacağı hallere geçişlerde, güzelliklerde buluşalım.
Hoşça kalın.
Sevgilerimle…
Ünal Güner