• Turkish
  • English
  • German
  • Google ÇeviriÇeviri tarafından desteklenmektedir
    Google ÇeviriÇeviri tarafından desteklenmektedir

Ne aramıştınız?

Alışkanlıklarımızı akışkanlığa dönüştürebilir miyiz? 
Evet, dönüştürebiliriz. 

Önce alışkanlığın ne olduğunu, neden alışkanlıklara ihtiyaç duyduğumuzu anlayabilirsek; bunları nasıl bir akış haline, akışkan hale getirebileceğimizi de tabii ki fark edebiliriz. Her birimiz bir şey öğrenirken bedenimizin, halimizin, duygularımızın ve duyularımızın bir şeye alıştırılabilmesiyle ilgili çeşitli eylemler yaptık; yürümekten tutun da birçok şeyi öğrenmeye, konuşmaya kadar… 

Tüm bunları alıştırmalarla yaptık ve bu alıştırmaların kimisi belki zaman içerisinde otomatizmalarla otomatik bir şekilde oluştular kimisini de bu alıştırmalarla alışkanlık haline getirerek belki birçok işimizi kolaylaştırdık; hayatımızı sanki daha akışkan hale getirmeye çalıştık. Evet bazı alışkanlıklar doğal olarak işinizi kolaylaştırırken, bazı alışılmışlar da hayat ile bağımlı bağlar oluşturmamıza sebep olmuş, bizi rutine bağlamış ve bu alışkanlıklardan dolayı da yatay bir hale getirmiş olabilir.

Tabii ki bu durumlar içerisinde bir kolaylık da söz konusu:
İşten eve geliyoruz, televizyon seyrediyoruz, sadece bilgisayara bakıyoruz… Aynı şeyler, aynı sistemler…
Bu örnekler, bir rutinin içinde olma halini gösterir.

“Biz böyle alıştık” diyorsanız; eve aynı yerden gidiyorsunuz, aynı yolu izliyorsunuz, aynı konuları, aynı iş alanlarını takip ediyorsunuz. “Bir kere alışmışız” diyorsunuz ve aynı konulardan muhabbet ediyorsunuz; hayata aynı halden bakıyorsunuz.

Neden? 

Bu noktada sizin bir konfor alanınız oluşuyor ve bu alışmışlıklar sizin yatay haliniz, aslında sizin kendinizi durdurduğunuz, yavaşlattığınız, akamadığınız yerler haline geliyor. İşte bu akamadığımız yerlerde, akamayan suların bataklığa dönüşmesi gibi; sizin de duygusal ve ruhsal olarak bataklıklarınız ve orada negatif enerji üreteçleriniz oluşuyordu bugüne kadar. Öncelikle buradaki karanlıkta kalmış noktalara teker teker ışıklarımızı tutarak, o alışkanlıkların kendi içimizde bizi esir alan taraflarını fark etmeliyiz. Bu alışkanlıklar arasında bazen bedeninize zarar veren alışkanlıklar da olabilir. Örneğin; sigara, kahve, alkol, bazı uyuşturucu veya kimyasal maddelerin aşırı dozda kullanılması gibi… Ya da bir kişiyle konuşmaya, oyun oynamaya, bir inancın takipçiliğine, bir takıma, bir siyasal partiye alışmışlık gibi.

Bunların her bir tanesinde şöyle bir durum vardır ki; siz kendinizi rutine bağladınız. İşte o rutine bağlama yani otomatizmaya, otomatiğe bağlama hallerinde, aslında siz kendinizi robot yaptınız! Bunun için şimdi robot devri geliyor: Kendini robot yapanlar, rutine bağlayanlar için…

Her şeyin mekanizmalarının, matematiklerinin, metal makinelerle ve eşyaya yüklenmiş bilgilerle idare edilme devrine geçiliyor.
Bu geçişin sebepleri arasında birçok insanın zaten kendilerini, hayatlarını robotik bir evreye sokmuş olmaları yatmaktadır. Fakat uyanmak ve fark etmek isteyenler için, hayatını tat ve neşe alarak aslında akışkan hale getirebilmek bambaşka bir devrim oluşturacaktır. 

Hani eskiler ne der? “Eğer bir taş yuvarlanıyorsa, yosun tutmaz” veya “su akıyorsa, ona göre bir temizliği vardır”. 

Bizler de aslında akışkan olduğumuzda, hayat içerisinde kendimizi bazen durdurduğumuz, dirençlerle bazen bir yere aşırı bağımlı bağlarla tutunduğumuz durumları fark ederek, bunları bırakarak hayat nehrinin içinde güzel bir akışın içerisine girdiğimizde, hayat bize yepyeni güzelliklerini, tatlarını sunmaya başlıyor. Bunu şöyle düşünün: Çok güzel bir nehrin içerisinde akan bir yapraksınız. Orada kıyıda bir sürü çiçekler, ağaçlar, kuşlar ve benzeri şeyler olduğunu ve her bir tanesi ile selamlaşarak ilerlediğinizi düşünün. 

Ya da “ben akmayacağım, duracağım, dibe batacağım ve suyun dibinde geçeni seyredeceğim” derseniz, bu da mümkün; akmak da mümkün. 

Ama sistem, hayat her zaman hareket edeni destekliyor. Sen herhangi bir konuda akışkan hale geçmeye kalkıyorsan, alışkanlıkların yerine akışkanlıkların oluyorsa, o zaman hayat sana tatlarıyla, lezzetleriyle dolu dolu akmaya başlıyor. Bakıyorsun ki bir yerden bir iş telefonu geliyor; bir yerden bir ilişki ile ilgili çok güzel açılımlar, yepyeni fikirler, yaratımlar başlıyor; hayat seni destekliyor. Müsaade edelim, hayat bizi akışkanlıklarımızla beslesin. Hayat bizi besledikçe biz gelişelim, büyüyelim. Büyüdükçe daha olgun, daha yetişkin açılardan bakalım. Emin olalım ki, damaklarımızın çok daha güzel tatlar, çok daha güzel lezzetleri alabileceği bambaşka konfor alanları oluşturabiliriz. Bildiğinde direnmek, belli bir alışkanlığın esiri olmak durumunda ya da mecburiyetinde olmak sadece bir zandan ibarettir. 

Yeni bakış, yeni fikir, yeni akış ve akışkanlıklarda buluşmak dileğiyle. 

Sevgilerimle…

Ünal Güner